KARI$ıK

   
 


 

 

Ana Sayfa

ZİYARETÇİ DEFTERİ

Komik GörünTüLéR

dima MesaJ

YéNi YéNi

SanaL Darßé

Dokunamasamda sana...!!

FORUMM

dima$iiR

^^dima^^

OyuNLaR

MesajLaR

I Love You

KoPp

CanLı SohßeT

Var Mısın Yok Musun

(¯`•._.•[ CANIMIN İÇİNE]•._.•´¯)

Dini ßiLgiLer

GüzeL SözLeR

SohßeT

Koca KafaLaR

SéN U ßéN

RéSiMLi $iiR

SLiVQ

ÖZELLL

AiLé vé Cocuk

HİKAYE

$iFaLı ßiTkiLéR

KARI$ıK

RéSİMLéR

$iiR

YéNiLér

HaßérLér

YeniLiyoruz

VidéoLaR1

VidéoLaR-2

VidéoLaR-3

VidéoLaR-4

ÖLümSüZ KahramanLaR

GiTarisT

DuygusaL

dimanın Hikayesi

hey hey

RaPpp

köpLe uLeN

ArKada$LarıMm

HıMmM

Yeni sayfanın başlığı

ChaT SesLiLeR Giri$

msn

04.11.2008

S!K!LM!$

GüLaY ErgiN HocaM

Yeni sayfanın

HÊJA

DJ-K@R!ZM@

GériLLa SéwDaSı

SéSL! $iiR

DAMAR

Yeni

MéLéqiM

ÂN!MÂSYONLÂR

£moLaR RéSimLéri

ßÊ$ÎKTÂ$L!LÂR

Haßér

DÎSKO

$iiRrr

Gazete

LisTeMm

Galeri

Haberler

^^dima^^

Forum

CanLı MaC

__________

 


     
 

Zihin gücünüzü nasıl arttırırsınız? Beyninizin daha iyi çalışmasını sağlamak için dans etmek gibi güzel bir yöntemi espresso... Bir işi yaparken zorlanırsanız, hareket etmeye başlayın. Yürüyün, koşun, kaykaya binin, ip atlayın ya da dans edin. Böylece daha hızlı düşünmeye başlarsınız ve işinize geri döndüğünüzde kendinizi daha rahat hissedersiniz. Beyninizin daha iyi çalışmasını sağlamak için dans etmek gibi güzel bir yöntemi espresso içmeye tercih edebilirsiniz! Egzersiz, kalori yakmanıza da yardımcı olduğu için daha faydalı bir yöntem olarak kabul edilebilir. Aşağıdaki bilgileri okuyarak neden daha fazla egzersiz yapmanız gerektiğini öğrenebilirsiniz: Kan dolaşımını iyileştirir! Egzersiz yapmanız, kan dolaşımını arttırarak beyin fonksiyonlarınızın daha iyi çalışmasını sağlar. Fiziksel aktiviteler yapmanız sayesinde oksijen ve besinler, beyninize ve vücudunuzun diğer bölümlerine daha kolay taşınır. Rahatlatır! Egzersiz yapmanız, moralinizi iyileştiren endorfinin salgılanmasını tetikleyerek stres ve depresyon sorunlarının iyileştirilmesini sağlar. Ayrıca uyku kalitenizi arttırarak daha dinç ve huzurlu olmanıza yardımcı olur. Dayanıklılığınızı arttırır! Yüzme, treking yapma, koşma ve tempolu yürüme gibi aktiviteler kalbinizi ve akciğerlerinizi güçlendirerek arterlerinizin esnekliğini arttırır. Düzenli olarak egzersiz yapmanız kan basıncınızı sürekli kontrol altında tutabilmenizi de sağlar. Barsaklarınızı daha iyi çalıştırır! Kabızlık mı çekiyorsunuz? Egzersiz yapmanız barsaklarınızın ve diğer vücut fonksiyonlarınızın daha iyi çalışmalarını sağlar. Kaslarınızı güçlendirir! Egzersiz yapmanız kaslarınızı güçlendirir, esnekliğinizi arttırır, kemiklerinizi güçlendirir ve gerilen kaslarınızın gevşemesine yardımcı olur. Bütün insanların beyinleri zaten genelde yaygın dalgaları yaymaktadırlar. Dua ise, yönlendirilen dalgalar türünde oluşur. Meselâ yağmur duası, belli bir gurup insanın, tek bir amaca yönelik olarak beyin dalgası üretmesi; yağmur yağması için o bölgede bulutları toplayıcı belirli bir manyetik alan oluşturma çabasıdır!. Bunun gibi, özellikle kadınların belli bir istek uğruna bir araya toplanıp şu kadar tesbih çekip, dua okuyup, o isteği talep etmeleri, hepsinin beyin güçlerini tek bir isteğe yönelik olarak odaklamalarıdır. DUA ederken bazı hareketler oldukça önemlidir. Dua ederken, kollar, koltuk altı görülecek bir şekilde yana açılıp, eller, yüze paralel bir şekilde öne uzatılmalıdır. Takriben yüzden 30 santim mesafede parmak aralıkları hafif açık olan ellerin, parmaklardan çıkan ışınların, alından çıkan ışınlarla ilerde bir birleşim yapacak şekilde yönlendirilmesi son derece faydalıdır. Bakın bu konuda Hazreti Rasûl aleyhisselâm ne buyuruyor: "Herhangi bir kul, koltuğunun altı görülecek şekilde ellerini kaldırır ve Allah'dan bir dilekte bulunursa; acele etmediği takdirde kesinlikle duasına icâbet edilir. -Acele nasıl olur yâ Rasûlullah?. -“Dua ettim, ettim; kabul olmadı” der (de vazgeçer)... İşte bu yanlıştır! Dua yerine gelene kadar ısrar etmek gerekir. Ellerden parmak uçlarından yayılan dalgalar ile beyinden "yönlendirilen dalgalar", bir noktada birleşerek laser ışını gibi etki ederek belli hususların oluşmasında son derece önemli rol oynarlar. Burada farkedileceği gibi, DUA'nın oluşmasını sağlayan ana güç, insana dışarıdan gelmeyip; tamamiyle, insanın varlığında mevcût olan Allah isimlerinin mânevî gücünden ortaya çıkmaktadır. Kısacası DUA, kişinin kendindeki ilâhî güçler eşliğinde isteklerini gerçekleştirme faaliyetidir. Ve elbette ki bunun bir tekniği ve bilimsel açıklaması vardır. DUA, esas itibariyle, beynin " yönlendirilmiş dalgalarıdır". Bu sebepledir ki, konsantrasyon ne derece güçlü olursa, DUA'ya icâbet de o derece süratli olur. Bunun için denmiştir, "mazlumun duası yerde kalmaz; âh alan felâh bulmaz!." Zirâ, o "âh" eden kişi, öyle bir sıkıntı ile, öyle bir konsantrasyon ile, menfî beyin dalgalarını o kişiye yöneltir ki, o yayın okundan kurtulmak aslâ mümkün olmaz. Dedesinde çıkmasa, torununda çıkar o "âh"ın neticesi!. Nasıl mı, çok basit!. Dedenin aldığı "âh" dalgaları, onun öyle bir genetik düzenini etkiler ki, neticesi kendisinde ortaya çıkmasa bile, çocuğunda veya torununda genetik intikal dolayısıyla ortaya çıkar; ve dedesinin cezasına mâruz kalır. İşte bu yüzden denmiştir, "Dedesi erik çalmış, torunun dişi kamaşmış" diye. Evet, eller ileri kollar açık dua demiştik... Efendimiz böyle yapmış. Çölde yaralı bir halde kendilerini bulan yaralarını temizleyen, onları iyileştiren kimseleri öldürüp kaçanlar hakkında Hazreti Rasûlullah, ayakta, elleri yukarıda târif ettiğimiz biçimde açık olarak ashab ile beraber dua etmiş ve kaçan kişiler çok kısa süre içinde bulunarak yaptıklarının karşılığını almışlardır. Ayakta, eller târif ettiğimiz biçimde avuç içleri yüze, kollar ileriye dönük olarak parmak uçları aracılığıyla "yönlendirilmiş" dalgalar şeklinde yapılan DUA gibi, ayrıca, SECDE hâlinde yapılan DUA da son derece tesirlidir. Özellikle, ge ce yarısından sonra, yani güneşin bulunduğunuz yerin tam arkasında olduğu ve güneş radyasyonunun en asgariye indiği saatlerde SECDE hâlinde yapılan DUA son derece tesirlidir. Şâyet kılınan hacet namazının; veya herhangi bir namazın son secdesinde bu DUA yapılırsa, tesir gücü bir hayli daha fazla olur. Namazın, yani gece kılınan bir namazın son secdesinde, çeşitli kusurlarını itiraf ve onlardan bağışlanma dilendikten sonra DUA edilirse; ve istenen şeyin mâhiyetine göre, birkaç gün üst üste veya gün aşırı bir şekilde bu çalışmaya devam edilirse; takdiri ilâhî, o şeyin oluşmasına mutlaka cevap verir. Çünkü; o DUA'nın ısrarla devamına müsaade olunması, o duaya icâbet edileceğinin de göstergesidir. Zirâ, Allah, kabul etmeyeceği DUA'ya ısrarla devam şansı tanımaz. Kişi, bir konudaki DUAsında ısrarlı değilse, o DUA'nın yerine gelme şansı da son derece düşüktür. Beyin Bir Hologramdır Bu tanımlama, görünen dünyanın yanlış olduğu anlamına gelmez; orada bir gerçeklik seviyesinde nesnelerin bulunmadığını göstermez. Bunun anlamı şudur: Bu gerçekliğin arasından geçip, evrene holografik bir sistemle bakacak olursanız, başka bir görüntüye ulaşır, farklı realiteye varırsınız. Ve bu diğer gerçeklik şimdiye dek bilimsel olarak açıklanamayan şeyleri-paranormal fenomenleri, eşzamanlılığı, olayların sanki anlamlı gibi görünen karşılaşmalarını-açıklayabilir. Olumlu Düşünün Ağrılarınız Azalsın . KLNİK OLARAKTA AÇIKLANMIŞ VE İSPATLANMIŞTIR.OLUMLU DÜŞÜNÜRSENİZ AĞRILARINIZ AZALIR UNUTMAYINKİ KANSERİN BAŞ DÜŞMANI MORAL BOZUKLUĞUYDU İYİ DÜŞÜNÜP İYİ YAŞAYIN _____________________________________________________________________ Allah Teâlâ Kur’an-ı mübin’de Tegabün süresi 3. ayette mealen şöyle buyuruyor: “Zira gökleri ve yeri hak ile yarattı. Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı.” Evet, Allah Teâlâ insanoğlunu en güzel bir surette yarattı. Tin suresi 4’te “Biz insanı en güzel bir biçimde yarattık” buyuruyor. Allah Teâlâ insanoğlunu hem sureten hem sireten, iç âlemiyle dış âlemiyle, dış görüntüsüyle iç haliyle en güzel biçimde yarattı. O’nu kendisi için yarattı. İnsanlar kendisini tanısınlar, O’nun varlığı, birliği karşısında saygıyla eğilsinler, O’na layık-ı veçhile kulluk yapmak için gayret etsinler diye nice nimetler ihsan etti. İnsanoğlu mahlûkat içinde vücut yapısı bakımından en güzel biçimde yaratılmıştır. Ayrıca insana, en büyük nimet olan akıl verilerek diğer mahlûkattan üstün kılınmıştır. Böylece insan Allah indinde şerefli bir yere yükselmiştir. İsra suresi 70. ayette şöyle buyruluyor; “Biz insanoğlunu şan ve şeref sahibi kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık. Kendilerine güzel güzel rızıklar verdik. Yine onları, yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.” İnsanoğluna şan ve şeref veren, onu diğer mahlûkattan üstün kılan Rab Teala ve tekaddes hazretleridir. Öyleyse kula düşen, kendine bunca nimetler veren Rab Teâlâ hazretlerine layık-ı veçhile kulluk etmektir. Değerli Müslümanlar! Allah Teâlâ insana bu nimetleri verdi, bu imkânları bahşetti, şan şeref sahibi yaptı, üstün kıldı. Böyle nimetlere mazhar olan insan, elbette başıboş bırakılmadı, çeşitli vazifelerle muvazzaf kılındı. Din-i mübin-i İslam esaslarına uygun bir şekilde yaşamak ona vazife olarak verildi. Bu sebepten inanan her insan için, önce Rab Teala’yı tanımak, O’nun yanında hiçliğini idrak etmek, iyiliğin, kötülüğün tarifini O’nun kitabında bulmak ve ona göre hareket etmek mecburiyeti vardır. Herkes kendine göre iyi-kötü tarifi yapamaz. Kendi aklına göre hareket edemez. Akıl insana, doğruları algılamak, kötüleri fark etmek için nimet olarak verilmiştir. Yoksa putlaştırılırsa, Allah’ın emir ve nehiylerinin önüne geçirilirse işte o zaman o akıl insanı felaketten felakete götüren bir musibet olur. Allah Teâlâ bizler için sınırlar, hudutlar çizmiştir. O sınırlara ve hudutlara tecavüz eden insan, Allah’a isyan eden, tuğyan eden bir konuma düşmüştür. Allah’a isyan eden, tuğyan eden, verilen nimetlere küfran-ı nimet yapan kişiler ise büyük bir ziyanda ve hüsrandadır. Hayatın gelip geçici imkânlarına aldanan, gençliğine, malına, mülküne, makam ve mevkiine aldanan insanlar çok ciddi bir kayıp içindedirler. Çünkü onlar ebedî saadeti kaybeden zavallılardır. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Ebu Hureyre radıyallahu anhtan rivayet edilen bir hadis-i şerifte şöyle buyuruyor: “Allah sizin suretlerinize ve mallarınıza bakmaz. Lakin kalplerinize ve amellerinize bakar.” Evet, sureti yaratan, bizi bu şekle bürüyen ve mal mülk sahibi eden Allah’tır. Varlık âleminde ne varsa hepsi O’nundur. Bizdeki var olan her şey bize Allah Teâlâ’dan bir emanettir. Öyleyse suretimizle, mallarımızla, makam ve mevkiimizle övünmek akıllı bir iş değildir. Zavallılıktır. Allah’ın iltifat etmediği şeylere iltifat etmek, inanıyorum, “müminim” diyen bir insanın yapabileceği bir şey değildir. Allah kişilerin kalplerine nazar ediyor, amellerine bakıyor. Evet, kalpte güçlü bir iman varsa, iyi niyet varsa, güzel ahlak varsa işte o kalp Allah’ın nazargahıdır. Amellerimiz, hep güzel, salih amellerse; Allah Teâlâ’nın emrettiği işleri yapıyorsak işte Allah’ın yanında bu ameller makbuldür. Ve sahibini Allah indinde şerefli kılmıştır. Eğer kalbimiz bozuksa kötü kötü niyetler, kötü kötü düşünceler, kötü kötü ahlaklarla bir mezbelelik haline getirilmişse inkâr, küfür ve nifakla dolu ise işte böyle bir kalbin sahibi, Allah’ın men ettiği amellere sahip olan bir vücut ve vücudun sahibidir. Bu kalbin sahibi, Allah indinde kınanan Rasulullah’ın lisanında lanetlenen bir kişidir. Değerli Müminler! Allah Teâlâ Bakara suresi 110. ayette, “şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızı görür” buyuruyor. Âl-i İmran 15. ve 20. ayetlerde; “Allah kullarını çok iyi görür.” buyruluyor. Nisa suresi 58. ayette ise “Allah her şeyi işitici, her şeyi görücüdür.” buyrulmaktadır. Evet, kalplerimizde gizlediklerimizi kullardan saklayabiliyoruz. Kötü niyetlerimizi, kötü düşüncelerimizi gizleyebiliyoruz. Ama bizi yaratandan saklamak ne mümkün? Kaldı ki bizim bütün beklentilerimiz Rabbimiz Teâlâ Hazretlerinden olmalıdır. Kullardan beklediklerimiz bizi bir noktaya getiremez. Belki şaşırtır, belki saptırır. Değerli Müminler! Kişi önce düşüncesini, kalbini, niyetini düzeltmeli. Eğer insan düşüncesini düzeltemiyorsa, niyetini düzeltemiyorsa onun amelinin düzelmesi, ahlak-ı hamide sahibi olması mümkün değildir. O’nun kalbi bozuk, niyeti bozuk, düşünceleri bozuk olduğu halde azalarından bazı iyi gibi görünen haller zuhur etse bile o insan, asla ve asla bu zahirî görüntüsüyle kurtulamaz. O nifak içindedir. İçi başka dışı başka bir münafık durumundadır. O’nun için müminin Allah’ın baktığını yani kalbini ve amellerini temizlemesi lazımdır. Güzel amel işlemesi gerekir. Kötü amellerden, kötü işlerden, kalbini azad etmesi gerekir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor; “Uyanık olun! Cesette bir et parçası vardır. O düzeldiğinde bütün ceset düzelir. O bozulduğunda bütün ceset bozulur. Haberiniz olsun o, kalptir.” Evet, değerli Müminler! Kalplerimizi düzeltmeliyiz ki, bütün azalardan salih ameller zuhur etsin. Allah Teâlâ bizim ne makamımıza, mevkiimize bakıyor, ne malımıza mülkümüze bakıyor, ne suretimize bakıyor. Çünkü bunların O’nun katında bir kıymeti yok. Yalnız kalbimize, kalbimizdeki niyetimize bakıyor, imanımıza bakıyor, amellerimize bakıyor. Salih mi? İhlâslı mı? İyi mi? Ona bakıyor, onunla hakkımızda hüküm veriyor. Hayatını içkiyle, kumarla, zinayla, çeşit çeşit kötülüklerle geçirmiş, Allah’ın ayetlerini hiçe saymış, Kur’an’a şöyle bir olsun ne var, Allah Teâlâ burada ne emrediyor ne nehyediyor diye bakmamış olan insanlar, ahiret hayatı için azaptan başka ne bekleyebilir. Değerli Müminler! Olanlardan ibaret almak akıl işaretidir. Olanlardan ibret almadan inatlaşarak hâlâ şirkinde, küfründe inat edenler felaketin en kötüsünü yaşayanlardır. Hz. Âdem aleyhisselamdan zamanımıza kadar bu yaşlı dünya kimlerle dolmadı ki. İyisiyle, kötüsüyle, zalimiyle, mazlumuyla nice insanları konuk etti, sırtında taşıdı. Fakat şu anda onların hepsini içine almış, onları kendi içinde eritmiştir. Bedenleri erimiştir fakat hâlâ ruhları diridir. Ya cennette ya da cehennemdedirler. Onun için mümin, geleceğini düşünüp ahiret hayatına hazırlanan insandır. Geçiciyi daimi olana tercih etmeyen insandır. İşte akıllılık budur. Akılsız insan ise dünyaya tapan, Allah’a isyan ve tuğyan eden ve sonra da Allah’tan rahmet dileyendir. Sen hayatın boyunca Allah’a isyan et, tuğyan et hatta şirk ve küfür içerisinde yaşa, sonra da Allah’tan rahmet bekle. Bu, akılsızlığın belasıdır. Akıllı insan ise Rab Teâlâ Hazretlerine bütün samimiyetiyle kulluk etmeye çalışan, insan olarak, beşer olarak, hata ve kusurları için Rabbinin huzuruna varıp secdelere kapanarak gözyaşlarıyla tevbe ve istiğfar eden, yapmış olduğu hatalardan nedamet duyan, dünyada müspet ya da menfi olan olaylardan kendisi için ibret alanlardır. Değerli Müslümanlar! Rad suresi 28. ayette Allah Teâlâ şöyle buyuruyor; “Onlar, Allah’a iman edenler ve gönülleri Allah’ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki kalpler ancak Allah’ı anmakla sükûnet bulur.” Evet, demek ki kalbî huzurun ilacı burada. Allah’ı anmak, her an O’nu hatırlamak, her an O’nun yüce kudreti karşısında hiçliğini idrak etmektir. İşte o zaman kalp sükûnete erer, huzura erer. Bugün nice maddî imkânlara sahip olan, nice makam ve mevkii işgal etmiş olan insanlar hep tedirgin, hep huzursuz yaşarlar. Niye? Şayet onlar bu sahip oldukları imkânların kendilerine Allah tarafından bahşedildiğini, dolayısıyla bu imkânları Allah yolunda kullanmaları gerektiğinin idraki içinde olsalardı, o makamlar mevkiler, o mallar mülkler, imkânlar onlar için bir nimet olurdu. Ama onlar bu mal, mülk ve imkânlarını Allah yolunda kullanmadıkları, Allah’ın kendilerine bir lütfu olduğuna inanmadıkları için bu kadar dünya imkânlarının içinde asla huzur bulamazlar, asla sükûnete eremezler. Onlar hep tedirgin ve ürkek yaşarlar. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem kalbine üç defa işaret ederek; “Takva buradadır, takva buradadır” buyurmuştur. Evet, insanın takvası kalbindedir. Onun için kalbin düzelmesi gerekir. Kalbin temizlenmesi demek, onu bütün kötü vasıflarından, kötü niyetlerden, ucub, kibir, haset, riya, yalan gibi ahlak-ı rezileden temizleyerek en iyi ve en güzel vasıflarla süslemektir. Bu da Allah Teâlâ’nın men ettiği, yasakladığı bütün kötülüklerden sakınmak ve emrettiği bütün iyi amelleri işlemekle mümkündür. Böylece kalpte takva hâsıl olacak, insan nefsin şomluğundan kurtularak iman ve hikmetin aydınlığına kavuşacaktır. Değerli Müminler! Kalpten bir anda gelip geçen kötü duygular ve düşüncelerden insan sorumlu değildir. Fakat bazı düşünceler vardır ki kalbe yerleşir. Nasıl ki, fırsat bulduğu zaman muhakkak o iyiliği yapma niyeti kalbinde yer etmiş insan, bu iyi niyetinden dolayı o ameli yapmış gibi sevap alıyorsa, aynı şekilde kişi kalbine yerleşmiş olan ve fırsat bulduğu anda gerçekleştireceği kötü niyetlerinden de mesuldür. İnsan gelip geçici, bir an için kalbe uğrak verip geçen düşüncelerden mesul olmaz. Ama kalbe yerleşen bir kötülüğü, fırsat bulduğu zaman yapmaya azmetmiş kişiler kalplerine yerleştirdikleri bu kötü niyetlerinden mesul olacaktır. Nitekim Bakara suresi 225. ayet-i kerimede mealen Allah Teâlâ şöyle buyuruyor; “Allah sizi kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerinizden dolayı sorumlu tutmaz. Fakat sizi kalplerinizin azmettiği yeminler yüzünden muaheze eder. Allah gafurdur, halîmdir.” Ahzab suresi ayet 5’de mealen şöyle buyruluyor: “Fakat kalplerinizin bile bile yöneldiğinde günah vardır. Allah gafurdur, rahimdir.” Evet, siz kalbinize bir şey yerleştirmişsiniz, bir kötülük yapmaya niyet etmişsiniz ve bunu da sürekli kalbinizde tutuyorsunuz. Fırsat bulduğunuz zaman o kötülüğü işleyeceksiniz. Bu kötülüğü işlemeseniz bile, kalbinizde sürekli bu kötülük bulunduğu ve yapmak için fırsat kolladığınız için günah işlemiş bulunuyorsunuz, buyuruyor Allah Teâlâ. Değerli Müminler! Bize düşen, bütün kötülüklerden kaçınmak, salih ameller işlemek ve her türlü kötülüklerden selim bir kalp sahibi olmak için çalışmaktır. Şuara suresi 88 ve 89. ayette mealen şöyle buyuruluyor; “O gün (yani o mahşer günü, her şeyin inceden inceye sorulacağı, iğneden ipliğe her şeyin gözümüzün önünde konulacağı “oku şu kitabını” denildiği gün, o mahşerin dehşetli halinde) ne mal ve evlat fayda vermez. Ancak Allah’a temiz bir kalple gelenler kurtulur.” Bazı batıl insanlar “Efendim ben namaz kılmıyorum, oruç tutmuyorum, hacca gitmiyorum, hatta birçok ibadeti yapmıyorum; içki de içiyorum, kumar da oynuyorum, zina da ediyorum, birçok kötülükleri yapıyorum ama benim kalbim temiz” diyorlar. Ne gaflet ne cehalet. Değerli Müminler! Kalp temizliği iman-ı yakin ile olur. Kalb-i selime, temiz bir kalbe sahip olmak, imandan sonra kalbin güzel ahlaklarla tezyin edilmesi, iyi niyetlerle süslenmesiyle olur. Kalbinde güçlü bir iman olan, iyi niyet olan insanların ise amellerinde hep güzellikler tezahür eder. Değil kötülükleri yapmak, yakınına bile yaklaşamaz. Siz Allah’a sürekli isyan edeceksiniz, emirlerini yerine getirmeyeceksiniz, nehyettiklerini, men ettiklerini yapacaksanız sonra da diyeceksiniz benim kalbim temiz. Hayır! Böyle bir amel sahibi olanın kalbi temiz olamaz. Asr Suresinde Allah Teâlâ mealen şöyle buyuruyor; “Asra yemin ederim ki insan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip, salih ameller işleyenler, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler kurtulmuşlardır.” Onlar ziyanda değillerdir. Hakkı tavsiye etmek, sabrı tavsiye etmek, herkese doğruları tavsiye etmek, gerçekleri söylemek; bela ve musibetler karşısında, Allah’ın nehyettiklerini yapmamak ve Allah’ın emrettikleri şeyleri yerine getirme hususunda sabrı tavsiye etmeleri onları kurtarıyor. Değerli Müslümanlar! İnsanoğlu Allah’a ibadet etmek, Allah’a kulluk yapmak için yaratılmıştır. Ameller kalp ve azalarla yapılır. Kalbin ameli niyettir. Kalpte halis niyet, lisanda hak söz, azalarda erkan ve adabına uygun iyi ameller olursa o zaman kul gerçekten salih ve sadıklardan olur. Onun için Allah Teâlâ kalbe ve amellere bakar. Halis niyet, riyasız olarak yalnız Allah rızası için yapılan amel, kulu ebedî saadete, cennetin sayısız nimetlerine kavuşturur. Bu, Allah Teâlâ’nın müminlere bir vaadidir. Nisa suresi 122. ayeti kerimede mealen şöyle buyrulmaktadır. “İman eden ve iyi ameller yapanları, içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Allah o söylenenleri hak bir söz olarak vaat etti. Söz verme ve onu tutma bakımından kim Allah’tan daha doğru sözlü olabilir.” Değerli müminler! İnsan, geçici olanların peşinde koşmamalıdır. İnsan, gençliğin ve güzelliğin, mal ve mülkün, makam ve mevkiin geçici ve aldatıcı görüntülerine bakarak ömrünü gafletle geçirmemelidir. Allah yolunda cihat, müslümanlara hizmet, ukbasını mamur edecek her türlü amel-i sâliha işleyerek Allah’ın rızasını ve vaat ettiği ebedî saadetini elde etmeye çalışmalıdır. Böyle yapanlar akıllıdır. Akılsızlar bunun zıddıyla meşgul olanlardır. _________________________________________________________________________________ SosyaL Foßi, sosyal ortamlarda başkaları tarafından inceleme altında tutulduğu endişesi duyulması, performans gösterilmesi gereken durumlarda eleştirilme ya da küçük düşme korkusunun yaşanması gibi belirtiler veren bir Anksiyete bozukluğudur. Kişi bu korkunun yaşanmasından kurtulamak için bu tür sosyal ortamlara girmekten kaçınır. Kaçınma nedeniyle kişinin sosyal, meslekî ya da aile yaşamı olumsuz yönde etkilenir. Sosyal fobi iki farklı şekilde görülür. * Genel: Korkular hemen her durum için geçerlidir. * Özel: Yalnızca özel bazı durumlar için geçerlidir. (Başkalarının önünde imza atmak, yemek yemek vs gibi.) Sosyal fobide en sık karşılaşılan belirtiler şu şekilde sıralanabilir. * Çarpıntı * Titreme * Terleme * Kaslarda gerginlik * Midede rahatsızlık hissİ * Göz temasından kacınma * Göğüste sıkıntı hissi * Sıcak ya da soğuk basması * Başta ağırlık hissi - Başağrısı. * Konsantrasyon eksikliği. * yüz kızarması. Bu durumda kişi zaman içerisinde bu belirtilerle yaşamaya alışabilir. Ancak hayatının değişik alanlarını kısıtlamaya başlayan belitiler bir gün iş güç yapmayı da engellemeye başlarsa işi için tedavisi şart bir durum haline gelir.Yaşanan bu belirtiler kişide derin bir korku ve heyecan hali lie birlikte görülür. Korkulan durumlardan kaçıma davranışı genellikle çok belirgindir. Ve bazen tam bir sosyal yalnızlıkla sonuçlanabilir. Korkulan durumlarda kaçınmak için olmadık şeyler yaparlar. Bir seminer vermesi gereken kişinin seminer iptal olsun diye ayağının kırılmasına bile sevineceğini söylemesi hatta bunun için dua ettiğini söylemesi olayın ne kadar sıkıntı verici olduğunu anlatmak için yeterlidir. Sosyal fobisi olanlar genelde aşağıdaki durumlarda sosyal fobi belirtilerini yoğun olarak yaşarlar. * Topluluk önünde konuşmak. * Bir işle uğraşırken seyredilmek. * Başkalarının önünde yemek yemek-içmek. * Otorite konumundaki kişilerle temas etmek. * Misafir kabul etmek. * Başkaları ile tartışmak. * Toplulukta telefonla konuşmak. * Tanımadığı kişilerin gözlerinin içine bakmak. * İlgi odağı olmak. * Başkalarının önünde yazı yazmak. Sosyal fobi belirtilerini bazen kişi kaygı belirtilerinden birisiymiş gibi düşünebilir. Korkulan durumdan kaçma davranışı genellikle çok belirgindir. Tam bir sosyal yalnızlığa yol açabilir. Başlangıç yaşı sosyal fobide çok erkendir. Hastaların @’ında başlangıç yaşı 10’un altındadır. Hastaların •’inde ise başlangıç 20’nin altındadır. Okul fobisi olan çocukların @’ında ise sosyal fobi olduğu belirtilmektedir. Sosyal fobinin başlama yaşının erken olması ciddi sorunlar doğurur. Okul başarısı etkilenir. Bazıları okulu bırakmak zorunda kalır. Yine birçok psikiyatrik rahatsızlığın ortaya çıkmasına da yol açabilir. Bunların içinde en önemlisi depresyon, alkol bağımlılığı ve ilaç bağımlılığıdır. Özellikle batılı ülkelerde yapılan çalışmalarda sosyal fobide alkol kullanımı normal toplum bireylerine oranla 2,5 kat daha yüksek bulunmuştur. Bu da alkolün süperegoyu baskılaması daha rahat davranmayı sağlaması ile açıklanabilir ki bu durumda zamanla alkol bağımlılığı riskini artırmaktadır. Alkolikler arasında yapılan bir çalışmada sosyal fobi görülme sıklığının normale oranla 9 kat fazla olduğu tespit edilmiştir. İntihar düşünceleri ve girişimleri sosyal fobide yaşanan sıkıntıya bağlı olarak sık görülmekle birlikte sosyal fobiye başka psikiyatrik rahatsızlıklar ilave olduğunda daha da artmaktadır. Dolayısıyla sosyal fobi bir an önce tanınmalı ve tedavi edilmelidir. _____________________________________________________________________________________________________ PANİK BOZUKLUK Panik bozukluğu yaşanması en zor ama tedavisi en kolay ruhsal hastalıklardandır. Yaşanan tablo tam bir panik ve kaos tablosudur. Aynen yaşamı tehdit eden, ölüm ya da kötü bir fiziksel durumda kalmayı çağrıştıran bir durumdur. Kalp çarpıntısı, titreme, terleme, nefes alamama ya da aldığınız nefesin yetmediği hissi, yoğun bir kaygı ve korku tabloyu tamamlar. Ağır durumlarda evden çıkamama veya sürekli açık alanlarda, sağlık kuruluşlarının yakınında bulunma istekleri söz konusudur. Her türlü fiziksel hastalığı taklit edebilir. Genelde duyarlı ve titiz yani obsesif kişilik dediğimiz kişilik yapılarında ortaya çıkar. Sebepsiz sanılsa bile terapi sürecinde mutlaka bir takım bilinçaltı bağlantılara ulaşılmaktadır. En sık görülenleri bir kayıp veya kaybı çağrıştıran durumlardır. PANİK ATAĞI ÖNLEME ÇALIŞMALARI Panik atak iki aşamalı bir çalışmayla önlenebilir: 1.Kişinin içten içe yaşadığı endişe duygusunu kontrol altına alarak paniğe kapılma korkusunu azaltmak. 2.Panik yaratabilecek olaylardan ve duygulardan kaçmamak. Panik atak tehlikeli değildir ve panik yaratan olaylarla yüzleşmeliyiz. SAKİNLEŞMEK İÇİN YENİ YÖNTEMLER Endişenin oluşturduğu fiziksel rahatsızlıkları azaltma yöntemleri:Eğer panik ataktan şikayetçi iseniz , büyük bir olasılıkla gergin bir hayatınız vardır ve kendinizi büyük bir baskı altında hissediyorsunuzdur. Stresli bir işe başlamadan önce ve iş sırasında düzenli, yavaş ve sakin nefes almak, bazı insanlara çok yardımcı olur. Böyle nefes almanın kolay yolu, burundan derin ve yavaş bir nefes almaktır. Bir diğer yöntemde kendinize sakinleştirici sözler söylemenizdir. ÖRNEK:Sakinleş,rahatla ya da barış gibi Bir başka yöntem , nefes alma tekniklerini , canlandırma yöntemi ile (imajinasyon ) birleştirmektir. Güneşli bir günde kumsalda yattığınızı hayal edin. Sıcak güneş sırtınızda ve sıcak kumlar altınızda. Nefesinizi diyaframınızda yoğunlaştırın ve her nefes alışınızda “ sıcak “ , her verişinizde de “ rahatla “ sözlerini tekrarlayın ve kaslarınızı gevşetin. YÜZLEŞME YÖNTEMLERİ 1.Endişeden oluşan reaksiyonlar doğaldır ve zararlı değildir. 2.Yavaş ve derin nefes almayı ihmal etmeyin 3.Gerçekten yaşadığınız olaylara odaklanın – olmasından korktuklarınıza değil 4.Korkunuzun azalmasını bekleyin ve gözlemleyin PANİK DOLU DÜŞÜNCELER VE AKILCI ALTERNATİFLER 1.Panik dolu düşünce :"Ben her zaman ......da paniğe kapılırım." Akılcı alternatif:"Ben olasılıkları düşündüğümde paniğe kapılmam." 2.Panik dolu düşünce :"Ya bayılırsam " Akılcı alternatif:"Daha önce paniğe kapıldığım için hiç bayılmadım" 3.Panik dolu düşünce :"Kalp krizi geçireceğime eminim." Akılcı alternatif:"Panikten oluşan bedensel tepkiler tehlikeli değildir. Vücudum yalnızca korkumu yansıtıyor." 4.Panik dolu düşünce :"Ölebilirim" Akılcı alternatif:"Şimdiye kadar kimse panikten ölmedi" NE YAPMALI? Endişeye kapıldığınız bir durumda , endişenizin çoğalarak panik atağa dönüşeceğine mi inanıyorsunuz? Yapmanız gereken birkaç önemli ipucu : • Düşüncelerinize meydan okuyun • Başarıya ulaşmak için pratik yapın • Kendinizle konuşun • Gerçekten ne hissettiğinizi ayırt edin • Problemlerinizi tek tek çözmeye çalışın • Başarılarınızı hatırlayın • Kendinizi cesaretlendirin • Arkadaşlarınızda , ailenizden ve/veya bir terapistten destek alın. PANİK ATAĞI NEDİR? Aniden başlayan ve zaman zaman tekrarlayan, insanı dehşet içinde bırakan yoğun sıkıntı ya da korku nöbetleridir. Hastalarımızın çoğu zaman 'kriz" adını verdiği bu nöbetlere biz PANİK ATAĞI diyoruz. Panik Atağı, birdenbire başlar, giderek şiddetlenir ve şiddeti 10 dakika içinde,en yoğun düzeye çıkar, çoğu zaman 10-30 dakika, seyrek olarak da l saat kadar devam ettikten sonra kendiliğinden geçer. PANİK ATAĞININ BELİRTİLERİ NELERDİR? Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkışma Çarpıntı, kalbin kuvvetli ya da hızlı vurması Terleme Nefes darlığı ya da boğulur gibi olma Soluğun kesilmesi Baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecek ya da bayılacak gibi olma Uyuşma ya da karıncalanma Üşüme, ürperme ya da ateş basması Bulantı ya da karın ağrısı Titreme ya da sarsılma Kendini ya da çevresindekileri değişmiş, tuhaf ve farklı hissetme Kontrolünü kaybetme ya da çıldırma korkusu Ölüm korkusu Bir Panik Atağında bu: belirtilerden EN AZ 4 YA DA DAHA FAZLASI bulunur. Dörtten daha az belirtinin görüldüğü ataklara ise Kısıtlı Panik Atağı adı verilir. PANİK BOZUKLUĞU NEDİR? Panik Bozukluğu, • Tekrarlayan, beklenmedik Panik Atakları ve • Ataklar arasındaki zamanlarda başka Panik Ataklarının da olacağına ilişkin sürekli bir kaygı duyma, • Panik Ataklannın 'kalp krizi geçirip ölme', 'kontrolünü yitirip çıldırma' ya da felç geçirme' gibi kötü sonuçlara yol açabileceği inancıyla sürekli üzüntü duyma ya da • Ataklara ve olası kötü sonuçlanna karşı önlem olarak (işe gitmeme,spor, ev işi yapmama, bazı yiyecek ya da içecekleri yiyip içmeme, yanında ilaç, su, alkol, çeşitli yiyecekler taşıma gibi) bazı davranış değişikliklerinin görüldüğü ruhsal bir rahatsızlıktır. PANİK BOZUKLUĞU NASIL OLUŞUR? İlk atak başlıyor: Hiçbir neden yokken ve birdenbire başlayan çarpıntı, terleme, göğüste sıkışma, nefes darlığı ya da baş dönmesi, dengesizlik, fenalaşmaca da baygınlık gibi belirtiler kişiyi dehşet içinde bırakır. Kişi 'kalp krizi' geçirdiğini ya da felç geçirmekte olduğunu zannederek yoğun bir 'ölüm korkusu' ya da 'felç olma korkusu' yaşar. Bazen de başında bir tuhaflık, sersemlik hissi, kendisini veya çevresini bir garip ya da değişik hissetme gibi duyguların ortaya çıkmasıyla, 'kontrolünü kaybetmeye' ya da 'çıldırmaya başladığını1 düşünerek kendisine ya da çevresindekilere bir zarar vermekten korkmaya başlar. Hasta hemen, en yakın doktor ya da acil servise götürülür. Orada yapılan birçok muayene, çekilen film, elektrokardiyografi, tomografi ve diğer incelemelerde hiçbir şey bulunmaz. Hastanın nesi öldüğü sorulduğunda doktorlar 'hiçbir şeyi yok' ya da "stresten olmuş' derler, Çoğu zaman sakinleştirici bir iğne yapılarak evine gönderilir. Ataklar tekrarlıyor: Bir süre sonra Panik Ataktan tekrarlar. Hasta, her yeni atak ile aynı dehşet ve korkuyu yeniden yaşamaya ve acil servislere taşınmaya başlar. Her seferinde yeniden muayene, yeniden incelemeler yapılır ancak hiç bir şey bulunamaz. Hasta, kalbinde ya da beyninde kötü bîr şey olduğuna, ancak doktorların bunu bir türlü bulamadığına inanmaya başlar. Bazen de yanlış tanı konularak hâsta, antibiyotikten nefes açıcıya, çarpıntı ilacından tansiyon ve kalp ilacına, vitamine kadar değişik ilaçlarla tedavi edilmeye çalışılır, ancak bir türlü iyileşemez. Beklenti Anksiyetesi gelişiyor. Ataklar tekrarlamaya devam ettikçe, hasta, ataklar arasındaki dönemde gergin, huzursuz ve endişeli bir şekilde her an yeni bir Panik Atağının geleceğini beklemeye başlar. Bu endişeli bekleyişe 'beklenti anksiyetesi' adı yerilir. Atakların çoğu zaman belirsiz zaman ve yerlerde gelmesi bu kaygıyı daha çok artınr. Ataklar sıklaştıkça, kalp krizi geçirip ölme, felç olma ya da kontrolünü kaybedip çıldırma korkulan pekişir. Yoğun ve Sürekli Üzüntü: Hastalar, evde kimsenin olmadığı bir zamanda kalp krizi geçirmekten ve hastaneye ulaşamadan ölmekten ya da kontrolünü kaybederek çıldırıp intihar etmekten, kendisine ya da yakınlarına bıçak ve bu gibi bir şeyle zarar vermekten, başkalarının bulunduğu ortamlarda çılgınca ve garip davranışlarda bulunarak rezil olmaktan şiddetle korkarlar. Bu düşüncelerin sürekli aklına gelmesinden dolayı da yoğun bir üzüntü duyarlar. Davranışlar Değişiyor: Bir süre sonra ataklara ve ataklar sırasında gerçekleşeceğine inandıkları "felaketler"e karşı bazı önlemler almaya ve kimi davranışlarını değiştirmeye başlarlar. Ataklara neden olabileceğini düşündükleri etkinliklerden, yiyecek ve içeceklerden vazgeçerler. Ataklara karşı evden çıkarken alkol/madde/ilaç kullanırlar. Ataklar sırasında kullanmak üzere de yanlarında ilaç, su, yiyecek v.b. taşırlar. Ataklar sırasında olabileceklere karşı önlem alırlar. Örneğin atak sırasında kontrolünü kaybederek çocuklarına zarar vereceğine inanan hastaların önlem olarak evdeki bütün bıçaklan kilit altında tuttukları, çocuklarıyla yalnız kalmamaya çalıştıkları, atak sırasında fenalaşarak kendini yitireceğinden ya da bayılacağından korkan bayan hastaların, baygınken çalınır diye takılarını yanlarına almadıktan, onu baygın bulanların yardımcı olabilmesi için evinin, eşinin/ailesinin adresini, telefon numarasını, hatta tıbbi yardım için; ulaşabilmek üzere doktorunun kartvizitini taşıdıkları görülmüştür. Bu hastalan gerektiğinde acil yardımı çabuk alabilmek için bütün günlerini hastane bahçesinde geçirmeyi ya da guzergahlannı muayenehane, eczane ve acil servis ,. bulunan yerlerden seçmeyi tercih ederler. AGORAFOBİ NEDİR? Hastaların `'ından fazlası, atakların geleceği yer ve durumlardan kaçınmaya başlarlar. Yalnız başına evde kalamaz, sokağa yalnız çıkamaz, otobüs, vapur, deniz otobüsü gibi taşıt araçlarına, .« asansöre binemez, dar sokak ya da köprülerden geçemez, pazar yeri, büyük mağazalar gibi kalabalık yerlere giremez olurlar. Bazen de, ancak yanlarında birisi ile yoğun bir endişe ve rahatsızlık duyarak bu tür yerlere gidebilirler. Hastalann, yalnız başlanna Panik Atağı geleceğini zannettikleri yerlere gidememe, o tür yerlerde kalamama durumlarına Agorafobi adı verilir. PANİK BOZUKLUĞU NASIL BİR HASTALIKTIR? Panik Bozukluğu psikiyatristler tarafından iyi bilinen ve çok sık görülen bir rahatsızlıktır. Öyle ki, toplum içinde herhangi 100 kişinin yaklaşık, 3-4'ü bu hastalığı ya daha önce geçirmiştir ya da halen bu hastalığı yaşamaktadır. Her yaşta başlayabilmekle birlikte en sık 20-35 yaşları arasında başlar. Kadınlarda, erkeklere göre 2-3 kat fazla görülür. PANİK BOZUKLUĞU NEDEN OLUŞUR? Panik Bozukluğunun neden oluştuğuna ilişkin iki bilimsel açıklama vardır. 1. Panik Bozukluğu, beynimizde nöron adı verilen sinir hücrelerinden salgılanan, heyecan ve duygusal yaşantılarımızı düzenleyen bazı beyin hormonlarının düzensiz çalışması sonucu oluşmaktadır. 2. Panik Bozukluğu, günlük yaşantımızda yaptığımız bazı davranışlarımızın sonucunda ortaya çıkan ve tamamen 'doğal ve zararsız' olan çarpıntı, terleme, nefes sıkışıklığı ya da baş dönmesi gibi bedensel belirtilerin, hasta tarafından kötü bir hastalığın belirtileri olarak değerlendirilmesi ve bunun sonucunda da 'kalp krizi geçiriyorum, öleceğim', 'çıldınyorum', "felç olacağım" şeklinde yanlış yorumlanması ile oluşur. TEDAVİSİ MÜMKÜN MÜDÜR? Panik Bozukluğu, tedavisi mümkün bir hastalıktır. Bugün için etkinliği bilimsel araştırmalarla kanıtlanmış iki türlü tedavisi vardır. Bunlar: 1. İlaç tedavisi, 2. Bilişsel-davranışçı tedavi 1. İlaç Tedavisi: İlaçlar, beyin sinir hücrelerindeki hormon faaliyetlerini düzenleyerek Panik Bozukluğunu iyileştirirler. Halen, ülkemizde bu hastalığa iyi gelen ilaçlar bulunmaktadır. İlaç tedavisi etkin dozda en az bir yıl sürdürüldükten sonra, yavaş yavaş azaltılarak kesilmelidir. 2. Bilişsel-davranışçı tedavi: Bu tedavide iki amaç vardır: 1. Hastanın, aslında tamamen 'zararsız' olan Panik Atağı belirtileri hakkındaki yanlış bilgi ve inanışlarının düzeltilmesi ve hastanın bu belirtilerle korkmadan baş edebilmesinin öğretilmesi amaçlanır. 2. 'Panik Atağı gelirse' endişesi ile, sokağa çıkma, vapur, otobüs, trene binme, kalabalık yerlere gitme gibi tek başına yapmaktan korktuğu şeylere bir plan dahilinde yeniden 'alıştırılması' amaçlanır. EN İYİ SONUÇ, BU İKİ ÇEŞİT TEDAVİNİN BİRLİKTE UYGULANMASI İLE ALINMAKTADIR. LÜTFEN UNUTMAYINIZ! • PANİK BOZUKLUĞU, KESiNLiKLE ÖLÜME YA DA ÇILDIRMAYA VEYA FELÇ OLMAYA YOL AÇAN BİR RAHATSIZLIK DEĞİLDİR. • DOKTORUNUZ ÖNERMEDİKÇE KORKULARINIZ İLE BAŞETMEK İÇİN KALP, TANSİYON, ÇARPINTI İLACI, VİTAMİN, SAKİNLEŞTİRİCİ İLAÇ YA DA ALKOL KULLANMAYINIZ YA DA 'GEREKİR' DİYE YANINIZDA TAŞIMAYINIZ. • SADECE DOKTORUNUZUN ÖNERDİĞİ İLAÇ YA DA İLAÇLARI KULLANINIZ. • İLACINIZI DOKTORUNUZUN SÖYLEDİĞİ ŞEKİLDE VE DOZDA KULLANINIZ, O GÜN İYİ YA DA KÖTÜ OLUŞUNUZA GÖRE DOZU AZALTIP ARTIRMAYINIZ. • TAMAMEN İYİLEŞSENİZ BİLE DOKTORUNUZA DANIŞMADAN TEDAVİNİZİ KESMEYİNİZ. __________________________________________________________________________________ Depresyon giderek yaygınlığı artmakta olan bir ruhsal bozukluk olup her dör kişiden biri yaşamının herhangi bir döneminde depresyon geçirmektedir. Depresyon, kişinin kendini mutsuz, keyifsiz, neşesiz hissetmesi ve hiç bir şey yapmak istememesi ve/veya yaptıklarından zevk almaması ile karakterize bir ruhsal bozukluktur. Bir kişinin depresyonda olduğunu söyleyebilmek için yukarıda söz ettiğimiz belirtilerin günün büyük bölümünde görülmesi ve en az 15 gündür devam ediyor olması ve yaşanan olaylara göre çok fazla değişkenlik göstermemesi gerekmektedir. Depresyon geçiren kişilerde; mutsuzluk,keyifsizlik, isteksizlik gibi belirtilere ek olarak • Uyku düzeninde bozulma (çok uyuma, sık sık uyanma, sabahları çok erken uyuma, uykuya dalmada güçlük), • İştah değişiklikleri (aşırı yeme/iştahsızlık), • Kendini işe yaramaz, değersiz hissetme, • Suçluluk, pişmanlık ( özellikle geçmişe yönelik), • Dikkatini toparlama güçlüğü, dalgınlık, • Cinsel isteksizlik, • İntihar düşünceleri/girişimi, • Vücudun çeşitli yerlerinde ağrılar ve/veya diğer bedensel şikayetler, • Çabuk yorulma, halsizlik, • Genel yavaşlama hali (düşünce hızında ve/ veya hareketlerde) gibi belirtilere de sıklıkla rastlanır.) Depresyon yaşayan kişiler üzüntünün yanında, öfke, sıkıntı,tedirginlik hissedebilirler, tahammül güçleri azalmıştır, eskiye oranla daha çabuk sinirlenebilirler ve tepkilerine daha yoğun biçimde ifade edebilirler. Umutsuzluk, karamsarlık, sık ağlama depresyon seyrinde görülebilen diğer belirtilerdir. Depresyon sırasında kişiler öncelikle olumsuz düşünmeye eğilimli olduklarından yaşadıkları sıkıntıların hep var olduğuna ve hiç düzelmeyeceğine inanırlar. Depresyonun ortaya çıkması bir olay sonrasında olmuşsa kişiler bu ruh halinin geçici olduğunu düşünebilir veya ancak o olayla ilgili bir düzelme yaşanırsa iyi hissedebileceklerine inanabilirler, bu nedenle de bir uzmana başvurma gereksinimi duymazlarç Oysa ki, tedavi edilmemesi halinde depresyon giderek ağırlaşır ve kişilerin yaşamlarını giderek daha fazla olmak üzere olumsuz yönde etkiler. Depresyon tekrarlayan bir hastalık olabildiği gibi, çeşitli durumlarda görülen depresyon tiplerinden söz edilebilir. Doğum sonrası depresyon Bipolar depresyon Mevsimsel depresyon Psikotik depresyon Doğum Sonrası Depresyonu Post Natal Depression Kendi kendinize yardım rehberi ”Zamanımın çoğunu ağlayarak geçiriyorum. Bir türlü organize olamıyorum, yapmam gereken işler listesi çok uzun. Anne olarak kendimi tamamen yetersiz hissediyorum.” ”Bir türlü karar veremiyorum. Aklım karmakarışık, herkesi sanki herzaman tersliyomuşum gibi hissediyorum. Mutlu olmam gerekirken, kendimi çaresiz hissediyorum.” ”Bebek durmadan ağlıyor ve ben bebeği susturamıyorum. Kendimi yetersiz hissediyorum, ama aynı zamanda sinirleniyorum da. Sonrada, dayanılmaz şekilde vicdan azabı çekiyorum. Bu, bebeğin değil, benim suçum.” ”Kendime güvenimi tamamen kaybetmişim gibi hissediyorum. Kötü görünüyorum ve aynı zamanda kendimi kötü de hissediyorum.” Bu rehber bana nasıl yardımcı olabilir? Doğum sonrası depresyonu, doğumdan sonra her on kadından biri tarafından tecrübe edilen stresli bir durumdur. Yukarıdaki cümleler, doğum sonrası depresyonu yaşayan kadınların düşünce ve duygularına tipik örneklerdir. Bu kitapcık doğum sonrası depresyonu yaşayan kadınlar, onların arkadaşları ve aileleri içindir. Bu kitapcığın amacı: sizin doğum sonrası depresyonu yaşayıp yaşamadığınızı tanımlamak, doğum sonrası depresyonuna nelerin sebep olabileceğini anlatmak, size kendinize en iyi şekilde nasıl yardımcı olabileceğiniz konusunda yardımcı olmak, ve yardım için daha başka nerelere gidebileceğiniz konusunda fikir vermektir. Kendimi okuduğumu anlayamayacak kadar kötü hissedersem ne olur? Eğer depresyondaysanız büyük bir olasılıkla, bu kitapcığı okurken bile, konsantre olmakta zorluk çekeceksinizdir. Belkide size çok uzun ve karışık görünüyordur? Lütfen endişelenmeyin. Burada çok fazla bilgi var, yavaş yavaş okuyun. Eğer, bu bilgilerden bazılarını anlamakta zorluk çekiyorsanız, bunları aile doktorunuz veya sağlık ziyaretçinizle tartışabilir veya kendinizi daha iyi hissettiğiniz zaman tekrar okuyabilirsiniz. Eğer, kitapcığı size terapistiniz veya rehberiniz verdiyse, bilgileri onların yardımıyla gözden geçirebilirsiniz. Doğum sonrası depresyonu nedir? Doğum sonrası depresyonu (kısaca DSD) doğum yaptıktan sonra oluşan bir depresyondur. Depresyon bazen hamilelik sırasında başlar, ancak doğum sonrası depresyonu olarak adlandırılabilmesi için, doğumdan sonra da devam etmesi gerekir. Doğum sonrası depresyonu çok yaygındır ve doğum yapan her yüz kadından 10-15’inin buna maruz kaldığı bilinen bir gerçektir. Birçok kadın bu konudaki duygu ve düşüncelerini başkaları ile paylaşmadığından dolayı, gerçek rakam aslında bundan daha fazla da olabilir. Doğum sonrası depresyonu ”normal” depresyondan ne açıdan farklıdır? DSD’nun belirtileri her depresyonla aynıdır. Bunlar, kendini kötü hissetme ve genelde günlük hayatta olan şeylere karşı isteksizliktir. Tek farklılık, bu belirtilerin doğumdan sonraki ilk üç ay içinde ortaya çıkmasıdır. Bazan, daha sonra başlayan bir doğum sonrası depresyonu yaşamak mümkündür, ancak belirtiler doğumdan bir yıl kadar sonra görülürse, buna büyük bir olasılıkla doğum sonrası depresyonu diyemeyiz. DSD ”normal” depresyona çok benzediği için yayınladığımız, ”Depresyon: kendi kendine yardım rehberi” ve ”Depresyon, bilgi kitapcığı” kitapcıklarını yararlı bulabilirsiniz. Bu kitapcıklara ulaşmak için, aile doktorunuza veya terapistinize danışın. Bu konudaki iyi haber, her türlü depresyon gibi doğum sonrası depresyonu da tedaviye olumlu tepki gösterir ve kadınların birçoğu tamamen düzelir. Kadınların karşılaşabileceği başka doğum sonrası sorunları nelerdir? Doğum sonrasında kadınların karşılaşabileceği, gerginlik yaratacak, iki duygusal durum vardır. Bebek stresi Bu çok sık rastlanan bir durumdur ve buna ”bebek stresi” adı verilir. Bu hafif bir depresyondur ve doğumdan sonra her on kadından sekizinde görülür. Anneler ”bebek stresi” yaşarken, çok duygusal olurlar ve sebepsiz yere ağlarlar. Yeni anneler aynı zamanda çok endişeli, gergin ve yorgun olurlar ve uyumakta zorluk çekerler. Doktorlar, doğum sırasında hormon seviyesindeki ani değişikliklerin ”bebek stresine” sebep olduğunu düşünmekteler, ancak, buna sebep, doğum travması ve yeni bir bebeğin getirdiği zorluklar gibi, daha farklı sebepler de olabilir. Doğum sonrası, toparlanmak için dinlenmeye en çok gereksinim duyduğunuz ancak, bir türlü dinlenmeye vaktinizin olmadığı bir zamandır! Bu stres bir iki gün sürer ve geldiği kadar da çabuk yok olur. Bu stres, uzun süre devam etmezse veya daha da kötüleşmezse, (bu durumda doğum sonrası depresyonu olarak adlandırılır) endişelenecek bir durum değildir. Doğum Psikozu Doğum sonrasında kadınların karşılaştıkları sorunlardan ikincisi çok daha az yaygındır. Buna doğum veya doğum sonrası psikozu denir. Bu her bin yeni anneden birinde görülen, doğum sonrası depresyonundan daha ciddi bir durumdur. Sorunlar genelde doğumdan sonraki iki hafta içinde, ciddi ruh hali ve davranış bozuklukları şeklinde, aniden ortaya çıkar. Doğum sonrası psikozu geçiren kadınlar, çok fazla gergin olurlar, kafaları çok karışıktır, ve genelde kendileri ve/veya bebekleri ile ilgili çok rahatsızlık veren inanışları vardır. Bu kitapcık bu tür sorunları olanlar için amaçlanmamıştır. Bu kadınların bir uzman psikologa gitmeleri ve derhal doktorlarından yardım istemeleri gereklidir. Genel tedavi ilaçla tedavi şeklindedir ve bir anne ve bebek unitesinde kısa süre kalmayı gerektirir. Unutmayın doğum sonrası psikozu, yeni bir anne ve ailesi için korkutucu bir durum olmasına rağmen, bu tedavi çok etkilidir ve çoğu hasta tamamen iyileşir. Doğum sonrası depresyonunun belirtileri nelerdir? Kadınlar, çoğu aşağıda belirtilmiş olan, birçok belirti tanımlamışlardır. Bu belirtiler, yeni bir bebeğin çokça bakıma ve özene gereksinim duyduğu bir sırada, size çok fazla gelebilir. Aşağıdakiler, doğum sonrası depresyonu geçirdiğiniz zaman ortaya çıkabilecek belirtilerden bazılarıdır. Duygu ve düşünceler Üzgün hissetme, mutsuzluk, çaresizlik Fazlaca ağlamak veya ağlayamamak Kendini değersiz hissetme Ruh halinin sıkça değişmesi Suçluluk hissetmek İlginin azalması Mutluluk/eğlencenin azalması Gergin veya panik olmak ve endişelenmek Ters ve kızgın hissetmek Bebeğinize duymak istediğiniz duyguları hissedememek Vücutta oluşan ve fiziksel olan belirtiler Enerjinin azalması ve aşırı yogunluk Uyku bozukluğu Genel yavaşlama veya Yerinde duramama, gergin ve rahatlayamama Cinsel ilişkiden soğuma İştahda değişiklikler - çok fazla veya çok az yemek yemek Düşünceler - insanlar depresyona girdikleri zaman, olumsuz düşünme ve hüzünlü olma konusunda uzmanlaşırlar. kendi kendini eleştirmek - ”Anne olarak hiç bir işe yaramıyorum.”, ”Çok kötü görünüyorum.”, ” Bu kitapcığı anlayamıyorum, aptal olmalıyım.” Endişelenmek - ”Bebek yeterince beslenemiyor.” Ani sonuçlara varmak - ”Herşey benim suçum.” Herşeyin en kötüsünü beklemek - ”Herşey yanlış gidecek - hiçbirşey düzelmeyecek, hep yanlış gidecek.” Umutsuzluğa kapılmak - ”Bu işin sonu yok. Bazan bensiz herşey daha iyi olurdu diye düşünüyorum.” Başkaları hakkında düşünceler - ”Herkes başarıyor. Ben kimsenin umurunda değilim.” Ve bütün dünya - ”Bir çocuk yetiştirmek için ne korkunç bir yer......” Düşünme - depresyon düşünmeyi daha farklı şekillerde de etkiler. Konsantrasyon bozukluğu Kara verememek Karışık, net olmayan düşünceler Davranışlar İnsanlardan uzaklaşma ve evden dışarı çıkmama Önceden yapmaktan zevk aldığınız şeyleri yapmama Günlük hayatın gerektirdiği görevleri yapmama - veya gereğinden fazla yapma Karar vermeyi erteleme Tartışma, bağırma, kontrolü kaybetme Eğer, yukarıdaki kutulardan birkaçını işaretlediyseniz, ve son iki haftadır veya daha uzun zamandır böyle hissetti iseniz, bir çeşit depresyon yaşıyorsunuz demektir. Eğer, bu durum doğum yaptıktan sonra birkaç hafta veya ay içinde ortaya çıktıysa, doğum sonrası depresyonu yaşıyor olmanız büyük olasılıktır. Yardım istemeli miyim? Eğer, doğum sonrası depresyonu yaşıyorsanız, bunu anlamanız ve yardım istemeniz önemlidir. İnsanlar genelde doğum sonrası depresyonunu anlamakta zorluk çekerler.Bu çok büyük değişikliklerin olduğu bir zamanda ortaya çıkar, ve yeni anne olanlar neyin normal olduğunu veya ne beklemeleri gerektiğini bilemezler. Sorun yavaş yavaş büyüyebilir ve genelde anneler doğum sonrası depresyonunu yaşadıklarını anlamakta zorluk çekip, sorunun kendi eksikliklerinden kaynaklandığını düşünebilirler. Aynı zamanda, doğum sonrası depresyonu yaşayan kadınların çoğu, bu durumdan utanırlar ve belirtileri başkalarından saklamaya çalışırlar. Doğum sonrası depresyonu yaşadığınızı ne kadar erken anlarsanız o kadar iyi olur, çünkü tedavi yöntemleri etkilidir ve kendinize yardım etme çareleri vardır. Doğum sonrası depresyonunun çok yaygın olduğunu ve her beş kadından birini etkilediğini unutmayın. O yüzden lütfen, aile doktorunuzdan, doktorunuzdan veya sağlık ziyaretçinizden yardım isteyin. Doğum sonrası depresyonu konusunda en fazla riske kimler maruz kalır? Doğum yapan herkes doğum sonrası depresyonu yaşayabilir. Ancak, bazı durumlarda daha fazla riske maruz kalabilirsiniz. Bunlara aşağıdaki durumlar dahildir: Eğer daha önce depresyon yaşadıysanız Eğer doğum yapmak size çok zor geldi ise veya sizin için çok travmatik geçtiyse Eğer ilişkinizde sorun yaşıyorsanız Eğer hayatınızda daha başka zorluklar varsa Eğer size yardımcı olabilecek aile ve arkadaşlardan ayrı kalmışsanız veya çevrenizden izole edilmişseniz Eğer kendi anneniz size yardımcı olmak üzere yanınızda değilse Ancak, bu sorunlarla karşılaşan herkes doğum sonrası depresyonu yaşayacaktır demek değildir. Doğum sonrası depresyonuna neler sebep olur? Bir bebek sahibi olmak büyük bir değişikliktir. Yeni anneler, biyolojik, fiziksel, duygusal ve toplumsal değişiklikler yaşarlar. Doğum sonrası depresyonunun bütün bunların karışımından ortaya çıktığı düşünülmektedir. Bundan daha farklı gerginlikler yaşanıyorsa, bunlar da doğum sonrası depresyonuna katkıda bulunur. Biyolojik değişiklikler Doğum beraberinde hormonal değişiklikler de getirir. Doğum sonrası depresyonu buna bağlı olabilir.Bu olayın bir parçası olabilir ancak, kanıtlat sadece hormonal değişikliklerin doğum sonrası depresyonuna sebep olmadığını göstermiştir. Kişiye özel ve toplumsal olaylar da önemlidir. Ancak, bu durumda sakinleştiriciler veya daha başka ilaçlar etkili olabilir. Bu durumda doktorunuza danışın. Fiziksel değişiklikler Sadece doğum çok yorucu olabilir, ve bazan fiziksel sorunlara sebep olabilir; örneğin, sezeryan sonrası ameliyat ağrıları gibi. Bunu atlatmak herzaman kolay değildir. Birçok gereksinimi olan bir bebeğe bakmak, dinlenmenize engel olabilir, yeterince uyku uyuyamadığınızı fark edebilirsiniz. Eğer, daha büyük çocuklarınız varsa, onlar da bebeğe tepki gösterip daha fazla dikkatinizi çekmeye çalışabilirler. Bu da sizi daha da yorabilir. Belki de, iştahınız yerinde değildir ve yeterince beslenemiyorsunuzdur. Bütün bunlarla, fiziksel olarak zayıf düşmek çok doğaldır. Birçok kadın doğumdan sonra kendilerine güvenlerini kaybedebilirler ve vücutları değiştiği ve kendilerine bakmaya vakitleri olamadığı için, daha az çekici olduklarını düşünebilirler. Aynı zamanda, doğum sonrası depresyonu geçiren kadınların çoğu, depresyonlarından dolayı hissettikleri zayıflık hissini kapatmak için, kendilerinin ve bebeklerinin görünüşlerine çok önem de verebilirler. Kendinizi iyi hissetmediğiniz zaman, iyi görünmek ve gülümsemek de fiziksel olarak çok yorucu olabilir! Duygusal değişiklikler Kadınlar, bebekleri doğduğu zaman, genelde hissetmeyi umdukları şeyleri hissetmezler. Bebeklerini ilk kucaklarına aldıkları zaman, kadınların büyük bir kısmı, büyük bir ”annelik sevgisi” hissetmezler. Bazı anneler bebeklerini ilk görüşte severler, ancak bazıları da daha sonradan bebeklerini sevmeyi öğrenirler. Burada en önemli nokta, eğer doğum beklentilerinizi karşılamıyorsa çok hayal kırıklığına uğramamaktır. Ve doğrudur, birçok kadın doğumdan sonra daha da duygusallaşır, bu yüzden de olaylar ters gittiğinde normalde gösterecekleri duygusallık da fazla olacaktır. Toplumsal değişiklikler Bebek sahibi olmak birçok şeyi değiştirebilir. Yeni bir canlının talepleri, sosyal faaliyetlerinizi zor duruma sokabilir. Yeni bir bebek sahibi olmak aynı zamanda anne-babaların ilişkilerine, bir çift olarak beraber vakit geçirmelerine mani olabilir. Artık aileler anne-babalarına yakın oturmadığından dolayı, yeni anneler, çevrelerinde onlara yardımcı olabilecek çok fazla kişi bulamayabilir ve kendilerini yalnız hissedebilirler. Özellikle kendi annelerinin desteğini göremeyenler bu durumu zor bulabilirler. Hatta çevresinde aile ve arkadaşları olanlar bile bazan belli yardımları istemekte zorlanabilirler. Gazeteler, magazinler ve televizyon, bize anne olmayı harika bir şeymiş gibi gösterirler, ancak zorluklarından pek bahsetmezler. Medyadan ve başkalarından annelikle ilgili duydukları şeyler sonucunda, kadınlar anneliğin ”harika” bir zaman olduğunu düşünürler. Herkesin doğal yollardan doğum yaptığını, ve hemencecik ve kolaylıkla anne olduğunu düşünürler. Bu da yardım istemeyi zorlaştırabilir. Ancak, bu annelikle ilgili mitler, çoğu insan için gerçeklerden çok uzaktır. Doğum yapmak çok stresli olabilir ve anne olmak da, hayatta öğrendiğimiz her yeni rol gibi, öğrenmemiz gereken bir roldür. Şimdiki zamanda, kadınlardan, geçmişteki annelerden, beklendiğinden daha şey beklenir. Kadınlar işe gitmeye alışık olduğundan evde yalnız kaldığında yalnızlık hissedebilir ve meslektaşları ile olmayı özleyebilirler. Ancak, işe dönmeye karar verirlerse, iş ve anneliği yürütmenin çok zor olduğunu düşünebilirler. Hayatta başka zorluklar Hayatta, daha önce veya o anda, zorluklar yaşayan kişilerin, doğumdan sonra doğum sonrası depresyonu geçirmeye daha yatkın olduklarını biliyoruz. Örneğin: daha önce düşük yapmak, kendi annenizi kaybetmek, maddi sorunlar, ev sorunları gibi. Sonuç olarak, strese sebep olan en büyük etken değişikliktir, ve hayatınızı bir bebek kadar değiştiren başka bir şey daha olamaz. Neler yardımcı olabilir? Unutmayın, her zaman yardım istemek mümkündür - ve aynı zamanda kendinize yardımcı olmak için atabileceğiniz adımlar vardır. İlk adımlar Birşeylerin yanlış gittiğini kabul edin Eşinizle ve/veya arkadaşınızla veya akrabanızla ne hissetiğiniz hakkında konuşun Unutmayın İYİLEŞECEKSİNİZ Doktorunuzla veya sağlık ziyaretçinizle konuşun .....Ve sonra Gördüğümüz gibi, doğum sonrası depresyonunun birçok sebebi olabilir, ve aynı zamanda bir çok farklı tedavileri de olabilir. İlaçlar yardımcı olabilir mi? Depresyon ilaçları gerçekten de yardımcı olabilir, ancak bebeğinizi emzirirken ilaç alamayabilirsiniz. Bu konuda doktorunuza danışın. Bu ilaçlar, özellikle depresyondan kaynaklanan, iştah kesilmesi, uykusuzluk, halsizlik gibi fiziksel belirtileri gidermede faydalı olabilirler. Eğer, doktorunuz size depresyon ilaçları yazarsa, ilaçların etkisini göstermesinin iki hafta kadar zaman aldığını unutmayın. Bu ilaçların normalde bağımlılık yapmadığına inanılmakla birlikte, her ilaçda olduğu gibi aniden kesmemek gerekir. Reçetede belirtilmiş miktarın tamamını almak önemlidir, bu da genelde altı ay kadardır. Eğer, doktorunuz ilaçların size yararı olacağını düşünüyorsa, sizinle görüşürken, bu konuların hepsini sizinle konuşacaktır. İlaçların yan etkisi olacak mı? Bazı kişiler, ağız kuruluğu veya yorgunluk gibi yan etkiler yaşayabilirler, ancak, bu belirtiler birkaç hafta içinde kaybolur. Belirtiler kaybolana kadar, bolca su içmek ve şeker emmek faydalı olabilir. Bu yan etkiler çok hoş olmamasına rağmen, sonuçta göreceğiniz faydaya değer olacaktır. Özellikle depresyon ilacı almak , konuşma tedavisi gibi,diğer tedavilere olumlu şekilde yardımcı olabilir. Doktorunuz bunu sizinle tartışacaktır. Terapi hakkında ne söylenebilir? Araştırmalar, doğum sonrası depreyonunda, konuşarak tedavinin çok etkili olduğunu göstermiştir. Sağlık ziyaretçiniz, belkide bu konuda eğitilmiş olan, bu konuda konuşmanızın en faydalı olacağı kimsedir. Veya doktorunuz, sizi mahalle doktorunuza yakın bir yerde bir konuşarak tedavi uzmanına veya psiko terapi uzmanınaveya toplumsal psikolojik hemşiresine sevk edebilir. Konuşarak tedavi uzmanınız, sizinle geçmişinizde, sizi rahatsız eden ve şimdiki durumla ilişkisi olan olaylar hakkında konuşabileceği gibi, nasıl hissettiğiniz ve neler düşündüğünüzle ilgili de konuşabilir. Kendi kendime nasıl yardımcı olabilirim? Size kendinizi daha iyi hissettirebilecek bazı pratik adımlar vardır. Duygularınızla ilgili konuşmak önemlidir. Eşinizle konuşmak zor gelebilir, ancak duygularınızı sürekli kendinize saklarsanız, eşiniz de kendini soyutlanmış hissedebilir. Bu, özellikle cisel ilişkiden soğuduysanız doğru olur, bu da depresyon geçiren kişilerin çoğunda görülür. Her gün, bütün gün boyunca yalnız kalmamaya çalışın. Arkadaşlarınızı ve başka anneleri görmeye özen gösterin. Sağlık ziyaretçiniz, size çevrenizdeki yerel guruplar ve başka kadınlarla nerelerde karşılaşabileceğiniz hakkında bilgi verebilir. Bazan çok faydalı olabilecek destek guruplarıyla karşılaşabilirsiniz. Aynı zamanda pratik ve duygusal konularda destek sağlayabilecek gönüllü kurumlar da vardır (adresler için bu kitapcığın sonuna bakınız). Size teklif edilen her türlü pratik yardımı kabul edin. Yardım isterken utanmayın veya kabul ederken suçluluk hissetmeyin. Ağır depresyon geçiren kadınların, bazı ev işleri veya çocuk bakımı konusunda yardım almaya hakları olabilir. Mükemmel evkadını olmaya çalışmayın. Evin mükemmel şekilde derli toplu olup olmadığı önemli değildir. Yapmanız gereken işleri en aza indirmeye çalışın. Mümkün olduğunca çok dinlenin, çünkü yorgunluğun depresyonu arttırdığı düşünülmektedir. İyi beslenin. Kendinize zaman ayırın. Bu tamamen hayalci gelebilir, ama uzun bir banyo, bir yürüyüş, veya yarım saatliğine bir magazin okumak bile dinlenmenizi sağlayabilir. Ekzersiz özellikle faydalı olabilir. Daha başka ne yapabilirim? Depresyon, düşüncelerimizi ve duygularımızı ve sonuç olarak davranışlarımızı etkiler, bu yüzden de, bu değişiklikleri yapmak zordur. Aşağıdaki teknikler, aynı zamanda depressif düşünce, duygu ve davranışlarımızı yenmemizi sağlayabilir. 1.Günlükbir plan yapmak İnsanlar depresyonda oldukları zaman genelde hiç bir şey yapmak istemezler. Hergün yapacakları şeylere karar vermeyi zor bulabilirler ve sonuç olarak çok az şey yapmayı başarırlar. Eğer böyle bir sorununuz varsa, bunun üstesinden, yapmak istediğiniz şeylerin listesini ve sonra da, bunları nasıl yapacağınız konusunda bir plan yaparak bunların üstesinden gelebilirsiniz. İşe, listedeki en basit şeylerle başlayın ve kendinizden çok fazla şey beklemeyin. Listenizdeki şeyleri sıradan geçirin ve yaptığınız şeyleri işaretleyin. Günün sonunda, listenize bakıp başardığınızı şeyleri görebileceksiniz. Fiziksel ekzersiz ve aktiviteler, ruh halinizi düzeltebilir. Biraz biraz bunları günlük planınıza koyun. Komşular, arkadaşlar ve akrabalarla görüşmek de faydalı olabilir. Family Link (Aile Bağları) gibi kurumlar (bakınız Daha başka nerelerden yardım alabilirim?), size destek sağlayabilir ve tekrar insanlarla görüşmenizi konusunda yardımcı olabilirler. Kendinizden çok fazla şey beklememeyi unutmayın. Size daha önce kolay gelen şeyler şimdi çok zor gelebilir. Olduğunuz yerden başlayın ve iyi olduğunuz zamanki halinize gelene kadar yavaş yavaş kendinizi geliştirin. 2. Başarılar ve yapmaktan hoşlandığınız şeyler Depresyonda olan kişiler genelde neler başardıklarını ve neleri yapmaktan hoşlandıklarını unuturkar. Pekçok kişi, genelde farkında olduklarından çok fazla şeylerle uğraşırlar. Planınıza, günlük bütün yapacaklarınızı yazdığınız zaman, yapmaktan hoşlandığınız şeylerin karşısına H, başardığınızı düşündüğünüz şeylerin karşısına da B harf koyun. Fazla alçak gönüllü olmamaya çalışın. Depresyon geçirenlerin kendi başarılarını görememe gibi bir sorunları vardır.Kendinizi sürekli eski halinizle kıyaslamayın, yapmayı başardığınız şeyler için kendinizi övün. Depresyonda olduğunuz zaman herşey zor gelebilir, herşeyin dikkate alınması ve ödüllendirilmesi gerekir, o yüzden günlük hayatınıza hoş olaylar koymaya çalışın. Kendinizi ödüllendirin-faydasını göreceksiniz. 3.Hislerideğiştirmenin ABC’si Doğum sonrası depresyonu geçiren birisinin moral bozukluğuna sebep olabilecek, bulanık düşünceleri vardır. Bu depresyon geçiren herkes için geçerlidir. Son zamanlarda sizi üzüp depresyona sebep olan bir olayı düşünün. Bu olayda üç ayrı bölümü görebilirsiniz. Olay Olay hakkında sizin düşünceleriniz Olay hakkındaki duygularınız Birçok kişi sadece A ve C’nin farkındadırlar. Bir örneğe bakalım. Düşünün, yapabileceğiniz herşeyi yapmanıza rağmen bebeğiniz ağlıyor ve bir türlü susmuyor. Olay - bebek ağlıyor, susmuyor Düşünceleriniz - Buna dayanamıyorum. Onu sarsmak istiyorum. Kötü bir anneyim. Bebeğimi hak etmiyorum. Duygularınız - depresyonda, suçluluk. Çok depressif! Kendinizi kötü hissetmeniz, şaşılacak bir şey değil! A. B ve C adımlarının farkında olmak çok önemlidir. Çünkü bir olay hakkında düşüncemizi değiştirebiliriz ve bunun sonucunda da, olay hakkında nasıl hissettiğimizi değiştirebiliriz. 4.Dengeleme ”Dengeleme” denemek için çok kullanışlı bir tekniktir. Olumsuz, eleştiren bir düşünceye sahip olduğunuz zaman, bunu kendiniz hakkında olumlu bir gerçekle dengeleyin. Örneğin: Düşünce: ”Kötü bir anneyim.”, ”sağlık ziyaretçim, gerçekten iyi olduğumu söylüyor, ve bebek iyi gelişiyor.” gerçeği ile dengelenebilir. Elbette, bunu söylemek yapmaktan daha kolaydır. Olumsuz düşündüğünüz zaman, bu düşünceleri bir tarafa atmak kolay değildir, ancak olumsuz düşünceyi olumluyla değiştirmek zamanla kolaylaşacaktır 5.Çift sütun tekniği Size daha başka yardımcı olacak bir teknik de, otomaktikman gelen olumsuz düşüncelerinizi bir sütuna yazmak - ve, herbirinin karşısına, daha dengeleyici olumlu bir düşünce yazmaktır. Örneğin, Otomati olumsuz düşünce dengeleyici düşünce Herşeyle başa çıkamıyorum - evim karmakarışık, İyiyim. Evin herzamankinden biraz daha az toplu olması sorun değil. Bunu daha da ileri götürüp olaylarla ilgili bir günlük tutabilirsiniz, duygu ve düşünceler. Biraz aşağıdaki tabeleya benzeyebilir. Daha dengeli düşünceler bulmak için, tanımlanan yaklaşımları kullanın. Bahsedilenlere yakın düşünmenin getireceği hatalar konusunda dikkatli olun. Olay Duygu veya düşünce Kafanızdaki düşünce Daha başka dengeli düşünceler Örnek: Hastanedeki annelerden birisi beni görmemezliğe geldi Kötü ve depressif Benden hoşlanmıyor, zaten benden kimse hoşlanmıyor Belki de dalgındır - ben de benden hoşlanmadığı konusunda çok çabuk yargıya vardım. 6.Detayları hatırlamaya çalışın Araştırmalar bize depresyon geçiren bir kimsenin detayları hatırlayamadığını ancak, ”Zaten hiçbir şey beceremedim bugüne kadar.” gibi, genel ifadeler kullandığını belirtir. İyi zamanları ve güzel deneyimleri hatırlamak için, detayları hatırlamak üzere, kendinizi eğitmeye çalışın. Bir günlük tutmak bu konuda yardımcı olabilir. ”Salı günü arkadaşıma yardım ettim.”, ”Eşim geçen hafta yaptığım işlerden dolayı bana iltifat etti.”, gibi, olumlu olayların bir listesini yapmaya çalışın. Özetle Günlük bir plan yapmak, hoşlandığınızı ve başardığınız şeyleri yazmak ve otomatik düşüncelerinizin ve dengeli düşüncelerinizin bir günlüğünü tutmak size depresyonla, ve depresyonun getirdiği, iç karartıcı düşüncelerle başa çıkmada yardımcı olabilir. 7.Zorsorunları çözmek Bazan yapmamız gereken zor ve karışık işler bize fazla gelebilir. Bu olayları çözerken kullanabileceğimiz bir yaklaşım, olayı tamamlamak için yapmamız gerekenleri basamak basamak tanımlamak, ve sonrada her basamağı tek tek ele almaktır. Depresyonda olduğunuz zaman küçük sorunlar bile, çözülmesi zor görünebilir. Eğer, özellikle zor bir sorunla karşı karşıyaysanız, geçmişte buna benzer bir sorunu başarıyla çözdüğünüz bir zamanı hatırlayın ve aynı yöntemi kullanın. Veya bir arkadaşınıza bu durumda ne yapacağını sorun. Bütün çözümleri, size saçma gelenler de dahil, bir kağıda yazın. Mümkün olduğunca yaratıcı olamaya çalışın. Ne kadar fazla çözüm bulursanız, o kadar size uygun olanı bulma şansınız olur. Bütün çözümlerle ilgili eksi ve atrıları hesapladıktan sonra, size en uygun oldupunu düşündüğünüz çözümü seçin. 8.Uzunsüre inandığınız şeyler Bazan kişilerin, örneğin, ”ben çok zeki birisi değilim.”, veya ”Ben çok sevilen birisi değilim.” gibi çok eleştirel olan kendilerine ait uzun zamandır inandıkları görüşler vardır. Bu düşünceler genelde geçmiş yaşantımıza ait, aslında pek de gerçek olmayan düşüncelerdir. Kendinizi olumsuz eleştirmeyi bırakmaya çalışın, kendinizi aşağılamayı bırakın ve bu düşünceleri yanlış çaıkaracak kanıtlar bulmaya çalışın. Daha fazla yardım nerelerden alabilirim? Bu kitapcıktaki tavsiye ve ekzersizleri uygulayacağınızı umuyoruz. Bu size doğum sonrası depresyonunuzla nasıl başa çıkacağınız konusunda yardımcı olacaktır ve düşüncelerinizin ve hayatınızın kontrolünü yeniden elde etmenizi sağlayacaktır. Ancak, daha fazla yardıma gereksinim duyarsanız, aile doktorunuza ve sağlık ziyaretçinize danışın. Daha önce de değinildiği gibi, size faydalı olacak daha başka tedaviler vardır. Eğer, kendinize veya bebeğinize zarar verecek kadar depresyonda iseniz, aile doktorunuzu mümkün olduğunca çabuk görmelisiniz. Doğum sonrası depresyonunun tedaviye çok iyi cevap verdiğini ve atlatmanın kolay olduğunu unutmayın.____________________________________________________________________________ Kişilik: Kişilik kavramından, bir insanı başkalarından ayıran duyuş, tutum, davranış örüntülerini içeren tüm ruhsal özellikler anlaşılır. Çok çeşitli toplumsal ve kişisel ortamlarda sergilenen, bireyin kendisini ve çevresini algılaması, ilişki kurma biçimi ve düşünceleri ile ilgili süre giden bir örüntüdür. Karakter: Genellikle kişilikle aynı anlamda kullanılır. Ancak, karakter kavramını kişiliğin en belirgin özellikleri olarak ayırma eğilimi de bulunmaktadır. Kişilik bozukluğu: Her insan çevresiyle sürekli etkileşim halindedir ve çevresine uyum sağlamaya çalışır. Kendi yararına olan, ama çevresine de ters düşmeyen çözümler geliştirir. Kendi dürtüleriyle çevre istemlerini bağdaştırmaya çalışır. Bu amaca genellikle egonun düzenleyici, uzlaştırıcı ve bütünleyici işlevleri ile ulaşır. Kişilik bozukluklarında uyumsuzluk ego ile çevre arasındadır. Kişilik bozukluğu kendini insanlar arası ilişkilerde gösterir. Kısaca kişilik bozukluğu, kişinin kültürüne göre beklenenden önemli ölçüde sapmalar gösteren, süre giden bir iç yaşantı ve davranış örüntüsüdür, yaygındır ve esnekliği yoktur, ergenlik veya genç erişkinlik yıllarında başlar, zamanla kalıcı olur, sıkıntı ve işlevsellikte bozulmaya yol açar. Yaygınlık: Kişilik bozukluklarının toplumdaki yaygınlığı %6-9 dolayındadır. Genellikle kişilik bozukluğu ilk bulgusunu geç ergenlik ya da erken erişkinlikte gösterir. Bütün kişilik bozuklukları gözönüne alındığında kadın ve erkek cinsiyetler eşit olarak etkilenir. Nedenleri: Kişilik bozukluklarının nedeni multifaktoryeldir. Bazen biyolojik belirleyiciler bulunmaktadır. Genetik, perinatal travma, ensefalit veya kafa travması suçlanan bazı biyolojik faktörlerdir. Tek yumurta ikizlerinde yüksek oranda eş hastalanma görülür. Gelişimsel öyküleri sıklıkla bireysel zorluklar ve aile sorunlarını gösterir. Kişilik yapılarının temel ortak özellikleri 1. Kişiliğin çekirdekleri yaşamın ilk yıllarında atılır ve oluşur. Kişiliğin gelişmesi ergenlik ve delikanlılık çağının sonuna kadar sürer. Sonuçta kişilik uzun bir zaman diliminde şekillenir. 2. Herkesin kişiliği kendine özgüdür. 3. Kişilik uzun bir zaman diliminde şekillendiği için katıdır ve değişmez bir yapıdadır. 4. Kişilik çizgileri ve nitelikleri egosintoniktir. Yani kişinin normaldışı davranışları kendini rahatsız etmez, tersine haz vericidir. 5. Alloplastik uyum vardır. Yani kişilik bozukluğu olan bir kimse kendini çevreye değil, çevreyi kendisine uydurma yolunu seçer. Tedavi: Genellikle hastalar motive değillerdir. Buna karşılık pek çok ve karışık uygulamalar kullanılır. Psikoanaliz, psikoanalitik psikoterapi, destekleyici psikoterapi, grup terapisi, aile terapisi, çevre terapisi uygulanmaktadır. Diğer bir seçenek farmakoterapidir. Seyir ve prognoz: Değişkendir. Genellikle durağandır veya bozulmaya yol açarsa da bazı hastalar düzelebilir. _______________________________________________________________________________ HAFIZANIZI GÜÇLENDİRMEK İÇİN 8 ADIM 1- Vücudunuzu yeni davranışlara alıştırın. Saçınızı tararken, dişlerinizi fırçalarken, kahvenizi karıştırırken ya da diğer günlük basit işleri yaparken sürekli kullandığınız elinizi değil diğer elinizi kullanın. 2- Gözlerinizi kapatın ve odada yolunuzu duygularınızla bulmaya çalışın. Bilinçli olarak sesleri dinlemeye ve kokuları almaya çalışın. Bazen yerden bir şey almanız gerektiğinde, ayaklarınızı kullanın mesela kapıyı ayağınızla kapatmak gibi... Kitap okumayı seviyorsanız bir sayfayı baş aşağı okuyun. 3- Birisini eleştirmek yerine övgü dolu sözler bulun ve söyleyin. Yargılayıcılığınızı askıya aldığınızda, o kişi sandığınızdan daha iyi insan olmaya başlayacak. 4- Buzdolabınızın içine dikkatlice bakın. Daha sonra kapağını kapatın. İçindekileri teker teker sıralamaya çalışın. Eviniz için de aynı şeyi yapabilirsiniz, pencerenin önündekileri ya da duvardaki resmin ayrıntılarını inceleyebilirsiniz. 5- Her gün 5 dakika, kendinizi bir başka insanın yerine koyun ve olaylarını onun bakış açısından anlamaya ve hissetmeye çalışın. Bir aktörmüş gibi yapın, rol gereği yani ve kişi gibi davranın. Ne hissederse hissedin. 6- Her zaman üzüntü ya da şüpheye yakalanıyorsanız ve kendinizi başkalarından daha aşağı görüyorsanız, bunun yerine en çok istediğiniz şeyi ayrıntılı olarak tasarlayın ve elde ettiğinizdeki yaşamınızı düşünün. Negatif düşünceleriniz olduğunda pozitife çevirmek için gün boyunca bunu uygulayın. 7- Her günün sonunda o ana kadar ne yaptığınızı 60 dakikada gözden geçirin. Bu gününüzü daha önemli hale getirmek için iyi yardımcı yoldur. O ana kadar olan tüm aktivitelerini zihinsel olarak gözden geçirin. Hafızanız gününüz hakkındaki boşlukları, anları kasıtsız olarak açığa vuracaktır. Siz de bunları daha iyi değerlendireceksiniz. 8- Esnek olmak ve kolayca uyum sağlamak için hayatınızı değiştirin, her gün farklı bir şeyler yapın. Farklı bir mağazadan alışveriş yapın ya da rutin ev-iş yaşamından çıkın. _____________________________________________________________________________________________ BİZ BURDAYIZ VE DAİMA YANINIZDAYIZ Psykhe=ruh ve logos=bilgi kelimelerinin birleştirilmesi ile türetilmiş bir sözcüktür, insan ruhunun, özünü, değişik durumlarını inceleyen, duyum, coşku ve düşünme gibi olguların kurallarını bulmaya çalışan bilim dalıdır. Psikolojik sözcüğü ilk olarak Alman filozofu Wolff (1676-1754) tarafından kullanıldıktan sonra önem kazanmıştır. 1879 yılında Alman bilim adamlarından Wundt, Leipzig Üniversitesinde ilk psikoloji laboratuarını kurdu. 1885 yılında da Amerika'da ilk psikoloji laboratuarı kuruldu. Önceleri psikoloji ile uğraşan bilim adamları insanın düşünce ve duygularını açıklamak için yaptıkları çalışmalarda «ruh»u bu çalışmalarının temeli olarak benimsiyorlardı. Günümüzde bu temelin hiç bir bilimsel yanı olmadığı ortaya çıkarılmıştır. Ruh nesnesiz, soyut bir kavramdır. Oysa ki, modern psikoloji ruh hallerinin, bilinç görevleri denilen işlemlerin maddi, somut temellerine dayandığını ortaya çıkarmıştır. Psikoloji bilinç durumlarının incelenmesidir. Herkes üzülme, sevinme ve düş kurma gibi ve bunlara benzer olayların kendisinde bulunduğunu hisseder ve başkalarında da bu olayların meydana gelip gelmediğini ancak bu insanların dışa vurduğu belirtilerden anlar. Bunlara psikolojik olaylar denir. Psikoloji dıştan tepkiler ve davranışların çözümlenmesi ile incelenir. Psikolojik olayların başlıca özellikleri insanın bunları kendi kendine anlayabilmesi ve belirtileriyle ölçebilmesidir. Psikolojik olayların incelenmesinde başlıca iki metot kullanılır: —İçebakış metodu. — Objektif metot. 1— İçe bakış metodunun gerçekleştirilmesi çok güçtür. Çünkü elde edilen sonuçlar ancak tek bir insanda meydana gelen ruh olaylarını gösterir. Bu metoda yardımcı olarak anket metodu kullanılır ve tek tek insanda görülen sonuçlar birleştirilip genelleştirilerek tüm insanlara mal edilir. 2— Objektif metot ise çeşitlidir. Bu çeşitleri şöyle sıralanabilir: Fizyoloji metodu, Psikopatoloji metodu, psikanaliz metodu, karşılaştırmalı metot, toplumları inceleme metodu, psiko-fizyolojik ve psikolojik laboratuar ve test metotları. Psikologlar: Psikologlar iki önemli ilişki üzerinde çalışırlar: ilki, beyin ve davranış, ikincisi ise çevre ve davranış ilişkisidir. Psikologlar hem araştırmacı olarak gözlem, deney ve analiz gibi bilimsel yöntemleri izlemek hem de bilimsel bulguları uygulamak için yaratıcı olmak durumundadırlar. Psikologlar araştırma yaparak geliştirdikleri kuramları sınarlar ve araştırmalar sonucu ortaya çıkan yeni bilgileri uygulama alanında çalışanların kullanımına sunarlar. Ayrıca, bireylerin ve toplumların değişen gereksinimlerini karşılamak amacıyla yeni yaklaşımlar geliştirirler. Psikoloji oldukça geniş bir alandır. Psikologlar temel ve uygulamalı alanlarda araştırma yaparlar, toplumdaki örgütlere ve diğer kurumlara danışmanlık hizmeti verirler, bireylere tanı koyar , lise ve üniversitelerde psikoloji öğretirler, çeşitli testler kullanarak zekayı ve kişiliği ölçerler, davranışları ve bilişsel işlevleri değerlendirip gerekli durumlarda yardımcı olurlar. Bireylerin hem birbirleri ile hem de makineler ile nasıl ilişki içine girdiklerini araştırıp, bu ilişkileri iyileştirmeye çalışırlar. MİZAH DUYGUNUZU YİTİRMEYİN Mizah duygusu çok önemlidir. Onu yanınıza almadan sakın evden çıkmayın. Kendinize gülmeyi bilin. Yoksa kendinizi çok ciddiye alır ve bu kadar yükseklerde dolaştığınız için alay konusu olursunuz. CESUR OLUNEğer doğru olduğuna inandığınız şeyi yaparsanız , ödülünüzü alırsınız. O da öz saygıdır. Bir ev satın alabilirsiniz, ama yuva satın alamazsınız. İnsanları satın alabilirsiniz , ama dostlar satılık değildir. Hatta kendinize bir ün bile alabilirsiniz. Ama karakter ? İşte doğru olduğuna inandığınız şeyi yapmanız bu yüzden önemlidir. Bir zorlukla karşılaştığınızda onunla dost olmak çok etkili bir yaşam gücüdür. Mark Twain.” Olumsuzluklar insanın kendisini tanımasını sağlar “ demiştir. İDEALİST OLUN Biz dünyaya yalnızca yaşamak için değil , bir fark yaratmak için geliyoruz. Diyelim ki vurmak istediğiniz hedef “AY” ama isabet ettiremediniz. Yinede yıldızlardan birini vurabilirsiniz. Eğer bir hayaliniz yoksa , hayalinizi gerçekleştirme şansınız olabilir mi ? Daha çok düşünün , daha çok risk alın ve daha çok eylemde bulunun. İsminizi başkalarının kalplerine kazıyın, böylece sonsuza kadar yaşarsınız Pozitif düşünce , olumsuzluklara razı olmayan,her koşulda yapabilecek iyi bir şeyin olduğuna inanan , insan hayatını olumlu yönde etkileyen bir düşünce tarzıdır. Bugün artık iş,spor ve sanat dünyasında bile pozitif düşünce ve beyin gücü verim arttırıcı bir faktör olarak kabul edilmektedir.Doğu felsefesinin ana kaynağı olan pozitif düşünce günümüzde batı tıbbının da benimsediği sihirli bir kelimedir. Doğada,evrende herşey karşılıklı etkileşim halindedir.Zihinle beden arasında da böyle bir etkileşim vardır. Zihindeki olumlu düşünceler bedende bir takım olumlu sonuçlar yaratıyor. Mutlu insanlarda veya ızdırabını dindirme imkanı arayan kişilerin beyninde,Endorfin denilen bir çeşit doğal morfin salgılanır.Bu morfin bildiğimiz morfinden en az yüz kez daha güçlüdür.Kişinin ızdırabını dindirmesine yardımcı olur.Bu da insana mutluluk verir.İnsanlar ne kadar mutlu ne kadar pozitif olurlarsa ürettikleri Nöropeptip denilen protein zincirleri daha sağlıklı olur ve bağışıklık sistemi daha da güçlenir.Bu gün artık başarının yolu pozitif düşünmekten geçiyor.Bu iki kelimeyi hayat felsefesi olarak benimseyen,insanlar,umudunu,güvenini,iyimserliğini kaybetmeden kendine güvenen,cesur ve insiyatif sahibi bireyler olduklarını çevrelerine hissettiriyorlar. Pozitif düşünen kişiler , pozitif enerji veren insanlarla arkadaşlık ediyorlar,pozitif enerji veren yiyeceklerle besleniyorlar,pozitif enerji yüklemek için spor ve meditasyon yapıyorlar. Sizi daha güçlü kılacak şu yaşam felsefesine kulak verin; ‘Ne ekerseniz onu biçersiniz.’ Kısacası, yaşamda, en derin biçimde inandığımız, sıklıkla düşündüğümüz ve beklediğimiz, hayalimizde canlandırdığımız şeyleri tıpkı bir mıknatıs gibi çekeriz. Eğer düşüncelerimiz olumsuz, duygularımız güvensiz, korku ve endişe doluysa, olmasından korktuğumuz durumları, karşılaşmaktan kaçındığımız kişileri kendimize çekeriz. Ne var ki, eğer temelde yaklaşımlarımız olumluysa, beklentilerimiz ve düşüncelerimiz mutluluk ve ışıkla doluysa, düşlerimiz, hayallerimiz pozitifse, karşılaştığımız olaylar, durumlar ve kişiler bize mutluluk vereceklerdir. Demek ki, kurduğumuz düşlere, bizleri yöneten düşüncelere yüklediğimiz pozitif veya negatif enerji, aynı biçimde geri dönecektir. insanları tanımak: bu kelimeyi ne kadar sık kullanıyoruz değil mi?her an çevremizdeki insanlarla iletişim kurmaya çalışırken çoğu zman hayal kırıkları yaşıyoruz üstelik çoğunda kendimizi haklı görüp karşı ttarafı suçluyoruz.Peki hiç kendimize sorduk mu,soruların temelinde yatanın karşımızdakini yeterince tanıyıp tanımadığımızla alakalı olduğunu düşündünüz mü... güce ve başarıya yol almak

 
 

 

 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol